14 Ekim 2007 Pazar

MÜSLÜMANLAR ARASINDAKİ PASİFİST İNSANLAR

Müslümanlar tüm hayatlarını Allah'ın rızasını kazanmaya adamış, cennete ulaşma umudu taşıyan, samimi insanlardır. Bu amaçları onları her an canlı, şevkli ve uyanık tutmaktadır. İçinde bulundukları şartlar ve ortam değişse de onların bu durumları hiç değişmez; samimi, şevkli, Allah'a karşı teslimiyetli tavırlarını korurlar. Allah'ın emir ve yasaklarına karşı hassasiyetlerini her an muhafaza ederler. Allah'a samimi olarak iman eden bir insan, tüm olayların Allah'ın kontrolünde ve belirlediği kader doğrultusunda işlediğine kesin olarak iman eder, her zorluğun ardından mutlaka bir kolaylığın yaratılacağına inanır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. (İnşirah Suresi, 5-6)
... Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7)

Müslümanlar, Allah'ın sözünün mutlaka gerçekleşecek bir vaat olduğuna kesin olarak inandıkları için, daha en başından bir olayın tüm evrelerinde mutlaka güzel gelişmeler olacağına ve bu olayın en hayırlı şekilde sonuçlanacağına inanırlar. Bu, Allah'a kesin bir bilgiyle inanan ve Kuran'ın hak kitap olduğunu bilen insanların iman şeklidir. İmanlarındaki bu kesin kararlılık sayesinde Müslümanlar, dünya hayatında her an canlı, şevkli, imanın getirdiği güzel bir coşku içinde yaşarlar. Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi "hayırlarda yarışan", sürekli güzel ahlak için çaba harcayan bir karakter gösterirler. Müslümanların bu şevkli yapısı ayetlerde şöyle haber verilir:
Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Al-i İmran Suresi, 133)
Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın, (sınırlarda) nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz. (Al-i İmran Suresi, 200)
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. (Al-i İmran Suresi, 114)

Gerçek Müslümanlar Allah'ın rızasını kazanmakta ve güzel ahlakta gösterdikleri şevk ve heyecan ile diğer insanlardan ayrılırlar. Ancak "ben Müslümanım" diyen bazı insanların söyledikleri ile kalplerinde sakladıkları düşünceler çok farklı olabilir. Müslüman olduğunu iddia eden bir kişi iman ettiğini söylerken aslında son derece zayıf bir imana sahip olabilir; hatta günün birinde Allah'ın varlığından ve ahiretten yana ciddi şüpheleri olan bir kişi olarak ortaya çıkabilir. Allah böyle insanları Hac Suresi'nin 53. ayetinde "kalplerinde hastalık olan" ve "kalpleri (her türlü) duyarlılıktan yoksun bulunan" insanlar olarak tanıtmıştır. Allah'ın ayetlerinin gerçekleşmesi karşısında dahi, söz konusu insanların kalplerinde samimi bir şevk ve güzel ahlaklı olma konusunda bir karar alma isteği oluşmaz. Buna rağmen samimi Müslümanların davranışlarını belli bir süre taklit ederek, tüm bu güzellikleri yaşıyormuş gibi bir görünüm vermeye çalışabilirler.
Kendilerini salih bir Müslüman gibi göstermeye çalışırken bir yandan gerçek Müslümanları da kendileri gibi ağır bir yapıya sürüklemeye gayret edebilirler. Kuran ahlakından uzak bir hayatı makbul göstermeyi amaçlar, çeşitli hilelerle inananları cahiliye hayatına çekmeye çalışabilirler. Ancak bu insanlar her ne yaparlarsa yapsınlar Allah'ın dinine ve samimi kullarına bir zarar veremez, onları doğru yoldan ayıramazlar. Rabbimiz zamanı geldiğinde onların kalplerindeki hastalığı ortaya çıkarır:
Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah'ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar? (Muhammed Suresi, 29)
İlerleyen bölümlerde detaylı olarak anlatacağımız gibi Müslümanların içinde gizliden gizliye pasif, tembel ve gevşek bir yapı kurmak amacı taşıyarak, Müslümanların arasında kendilerini gizleyen bu insanlar hiçbir sonuca ulaşamazlar. Gerçek niyetlerini ortaya koyduklarında Müslümanlar için bu, şaşırtıcı olmaz. Çünkü yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi onların samimiyetsizliklerini açığa vurmalarından çok daha önce feraset ve basiret sahibi Müslümanlar bu kişilerin kalplerindeki hastalığı, imani zayıflıklarını -Allah'ın izniyle- teşhis ederler. Onların gevşekliklerinden hiçbir şekilde etkilenmez aksine Kuran ahlakını yaşamaları için onlara ayetlerle öğüt verir ve hatırlatmalar yaparlar. Kuran'ın "İşte bunların, Allah kalplerinde olanı bilmektedir. O halde sen, onlardan yüz çevir, onlara öğüt ver ve onlara nefislerine ilişkin açık ve etkileyici söz söyle." (Nisa Suresi, 63) hükmünce samimi olarak iman etmeyen bu kişilere etkili olacak sözler söylerler.
Ancak Müslümanların iyi niyeti ve her türlü çabasına rağmen bu insanların birçoğu inkarlarını sürdürürler. Allah bu insanların durumunu şöyle haber vermiştir:
Kendisine Rabbinin ayetleri öğütle hatırlatıldığı zaman, sırt çeviren ve ellerinin önden gönderdikleri (amelleri)ni unutandan daha zalim kimdir? Biz gerçekten, kalpleri üzerine onu kavrayıp anlamalarını engelleyen bir perde (gerdik), kulaklarına bir ağırlık koyduk. Sen onları hidayete çağırsan bile, onlar sonsuza kadar asla hidayet bulamazlar. (Kehf Suresi, 57)
Salih Müslümanların yapması gereken, bu önemli tehlikeye karşı uyanık olmaktır. Allah bir ayetinde "... kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler." (Rum Suresi, 60) şeklinde buyurmuştur. Müslümanlar bu nedenle her türlü gevşeklik ve şevksizlikten ve bu görünümü verecek tavırlardan kaçınmalı, bu çirkin tavırları teşvik eden insanları da uyarmalıdırlar. Çünkü Allah, Kuran ayetlerinin yaşanmasını engelleme konusunda çaba harcayan insanların uğrayacağı sonu bize şöyle haber vermiştir:
Ayetlerimizi etkisiz bırakmak için çaba harcayanlar; işte onlar da azabın içine getirilmişlerdir. (Sebe Suresi, 38)
Ayetlerimiz konusunda acze düşürücü çabalar harcayanlar, alevli ateşin halkıdır. (Hac Suresi, 51)

Hiç yorum yok: